Gidişat neyi gösteriyor?, Sadik Kolusari
Ortadoğu bölgesinde, özelde
de Kürdistan’daki gelişmeler global kapitalizmin durumundan bağɪmsɪz ele alɪnɪrsa
doğru değerlendirilemez. Bu anlamda kɪsaca kapitalist sistemin durumunu hatɪrlatarak
Ortadoğu’daki gelişmeleri bu hatɪrlatmaya bağlɪ olarak değerlendirmek ve
Türkiye ile Kuzey Kürdistan’daki gidişatɪn neyi gösterdiğini anlatmaya çalɪşɪrken
hepimizi ilgilendiren Abdullah Öcalan önderlikli kürt hareketinin yeni
paradigmasɪ hakkɪnda da kɪsaca bilgi vereceğim.
Sistemin
Sɪnɪrlarɪ
Kendisinden önceki tüm sistemler gibi
kapitalist sistem gelişiminin de sɪnɪrlarɪ vardɪr ve bu sɪnɪrlar 1970’li yɪllarɪn
ortalarɪndan bu yana kendisini açɪkça göstermektedir. Bu bağlamda 1973 ve
1979’daki petrol krizlerinie, bunlarɪ takiben 1982’deki Meksika krizini,
1997’de Asya krizini, 1998’deki Rusya ve 1999’daki Brezilya ile 2000’deki
Arjantin krizlerini görmek gerekiyor. Ayrɪca 2008’de patlak vererek halen devam
eden finansal kriz ve Yunanistan, İtalya, Hollanda, Portekiz, İspanya gibi
ülkelerde karşɪlaşɪlan ve giderek yayɪlan sorunlarɪ iyi anlamak gerekiyor.
Bütün bu gelişmelerin ana kaynağɪ olan Mikroteknolojik Devrimi ve sonuçlarɪnɪ
derinlemesine analiz etmek ve dünyanɪn her tarafɪndan kapitalist sistemden
kurtulma girişimlerini görmek gerekiyor. Mikroteknolojik Devrim kapitalizmin
olmazsa olmazɪ olan canlɪ emek sömürüsünün temelleriyle oynuyor. Canlɪ emeği,
bir daha geri almamak üzere, üretim sürecinin dɪşɪna atɪyor, böylece
kapitalizmin altɪnɪ oyuyor. Azalan gerçek üretim spekülatif üretimle dolduruluyor,
bu da büyük borçlanmalara yol açɪyor. Gelecek neslin borcu giderek büyüyor.
«20 yıl önce
ekonominin toplam değer yaratması dünya çapında 15 billion euro idi. Takriben
1.5 billion euro finans ekonomisinin spekülatif ürünlerine yatırılırdı, yani
toplam miktarın onda biri. 2010 yılında dünya ekonomisinin değer üretimi
takriben 50 billion dolardı. Spekülatif finans pazar 500 billion euroya
yükseldi. Bu demektir ki: Dünya ekonomisinin değer yaratımı üç kat artarken,
spekülatif finans ekonomisi 300 kat arttı.
Ayrıca devletler para piyasalarına
ucuz kredilerin şişesinden bir güzel yuduma izin verdiler. Devlet borcu,
Almanya’nın birleşimi ile büyük bir boyuta yükseldi. Her almana 26.000 euro
devlet borcu düşüyor. Sanayi ülkeleri dünya çapında 55 billion euro borca
sahiptir. Oberhausen şehri her gün 400 000 Euro yeni borç üstleniyor, Almanya
günde 80 milyon euro daha borçlanıyor ve Amerika Birleşik Devletleri her gün
yarım milyar yeni kredi alıyor». (ARD
Televizyounu, 6.7.2012)
Bir başka pencereden bakalɪm:
Merkezi İngiltere’de olan Oxfam
kuruluşunun Ocak 2016 açıklamasına göre, 2009 yılında yüzde 44 düzeyinde olan
en zengin yüzde birlik dilimin geliri, 2014 yılında yüzde 48’e ulaştı. 2016
yılında ise yüzde 1’in sahip olduğu gelir, yüzde 99’u geçecek. Oxfam
verilerine göre, adaletsizlik bununla da bitmiyor. Yüzde 99’un dahil olduğu
gelirin neredeyse tamamı, yüzde 20’lik başka bir grubun elinde. Gelirin geriye
kalan yüzde 5,5’lik dilimini ise yüzde 80’lik büyük grup paylaşɪyor. En zengin
62 kişinin serveti ise, dünya nüfusunun yarɪsɪnɪn yani 3.5 milyar insanɪn
servetine eşit. Peki bu sürdürülebilinir bir durum mu? Hayɪr.
Büyük siyasi istikrarsɪzlɪğɪn
yanɪsɪra Türkiye’nin ekonomik durumu hakkɪnda Almanya’da çɪkan ’Frankfurter Rundschau‘
gazetesi 22 mart 2014 günü, 2002 ve 2013 yɪllarɪ arasɪnda 126 devlet işletmesi
ve alt yapɪ projesinin 35.5 milyar ABD dolarɪ karşɪlɪğɪnda özelleştirildiğini,
Türk Telekom şirketinin yüzde 55’inin suudi işletmesi Öğer Telekom’a
devredildiğini, sadece Mayɪs 2013 sonu ile Ocak 2014 arasɪnda 4.2 milyar ABD
dollarɪnɪn yabancɪ yatɪrɪmcɪlar tarafɪndan Türkiye’den çekildiğini yazɪyor. Dahasɪ
gazete, bir milyon civarɪnda insanɪn kredilerini ödeyemez duruma geldiğini, bu
insanlarɪn borçlarɪnɪn 2002 ile mayɪs 2013 arasɪnda 47 milyardan 890 milyar
Türk Lirasɪ‘na yükseldiğini ve aynɪ dönemde ekmeğin fiyatɪnɪn dört kat arttɪğɪnɪ,
benzinin litre fiyatɪnɪn 1.66 dan 5.12 Türk Lirasɪ‘na çɪktɪğɪnɪ belirtiyor.
Frankfurter Rundschau, Türkiye’de devlet borcunun 2003 ile 2013 yɪllarɪ arasɪnda
275.1’den 609.5 milyar ABD dollarɪna, dɪş borçlarɪn ise 129.6’dan 372.5 Milyar
dolara yükseldiğini de ilave ediyor. Bu verilere bakɪlɪrsa sanɪrɪm Türkiye’nin
2016’da satacağɪ veya özelleştireceği fazla bir şeyinin kalmadɪğɪnɪ düşünmek yanlɪş
olmaz.
Kapitalist Yaşamdan Kopuş
Dünya kapitalist toplumunda ekonomik kriz büyür ve barbarlɪk artarken, bu
barbarlɪğa karşɪ kapitalist yaşamdan kopuş mücadelesi de dünyanɪn her yerinde
başlamɪş bulunuyor. Dünya toplumunun batan gemiden inmeye başlamasɪ umut
veriyor. Hem kapitalist sistemin giderek artan yɪkɪcɪlɪğɪna/barbarlɪğɪna karşɪ
mücadele ediliyor hem de buna paralel olarak ekonomik ve toplumsal yaşam
biçimleriyle mümkün olduğunca kapitalist ekonomik ve sosyal yaşam mantɪğɪ dɪşɪnda
hareketler gelişiyor. Rojava ve Kuzey Kürdistan’da komün ve öz yönetim anlayɪşɪyla
yol almak isteyen kürt hareketini de bu çerçevede ele almak gerekiyor.
Meksika’da Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasɪ‘a karşɪ 1994’te ayaklanan
Zapatistleri ve öz yönetim alanɪnda elde ettikleri başarɪlarɪndan tut da
Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’ndeki termik santrallere karşɪ baş kaldɪrmalar
gibi dünyada çok geniş bir düzlemdeki çok renklilik arz eden hareketilik
anti-kapitalist mücadelenin oluşmakta olan unsurlarɪ olarak görülmelidir.
Dünyadaki kapitalist yaşam tarzɪndan kopuşa üç örnek verelim.
Birincisi Katalonya’daki Kapsamlɪ
Kooperatifleşme’dir. Bu 5’000 çalɪşanɪ
olan bir ağdɪr. Amacɪ istedikleri yöntemlerle yaşamsal açɪdan zorunlu olan
ürünlerin üretmek ve üretim çeşitliliğini mümkün olduğunca sürekli çoğaltmaktɪr.
Fakat bu herkesin beraber çalɪştɪğɪ ve birlikte yaşadɪğɪ komünler değildir.
Katalonya’nɪn her tarafɪna yayɪlmɪş bir insan ağɪdɪr. Kendi üyeler arasɪnda
değiş-tokuş işlemleri için ‘Eco’ denilen bir sosyal para birimi bile çɪkardɪ.
Çalɪşmalarɪ arasɪnda sağlɪk hizmetleri, eğitim, ulaşɪm ve oturma projeleri de
var.
İkinci örnek Brezilya’daki ‘Dayanɪşma
Ekonomisi’dir. Hɪzla büyüyen ağɪn
22’000 girişimi ile 1.6 milyondan fazla insan ve 4 milyar euroluk cirosu var.
Kendi para birimi ile takriben 100
topluluk bankalarɪna sahiptir. Patronu olmayan kendi kendini yöneten gruplar ve
işletmeler, dayanɪşma ve ekolojik prensipler temelinde değişimi, üretimi ve
tüketimi patronsuz ve ücretli memurlarɪ olmadan organize etmektedirler. Dayanɪşma
Ekonomisi üyeleri günün birinde tüm dünya ekonomisinin bu biçimdeki bir
dönüşüme uğrayacağɪnɪ umuyorlar, hayal ediyorlar.
Üçüncü bir örnek devlete odaklɪ olmayan, komünleri ve özyönetimleri savunan
Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Yukarɪdaki
örnekler için de yararlandɪğɪm kitapta, bu girişimin Rojava’daki durumu ile
ilgili yer verilen düşünceleri kendim almancadan türkçeye çevirdim. Şöyle ki:
«Tarihsel modeller bugün bile çoğu girişimlere ilham veriyor. Ağɪrlɪklɪ
olarak kürtçe konuşan kuzey Suriye Rojava vilayetinde oturanlar aşağɪ yukarɪ
2013’ten beri, iç savaş kargaşalɪğɪnɪn ortasɪnda, köy, belediye ve bölge
meclislerine dayalɪ otonom yönetim yapɪlarɪ oluşturdular. Fakat ekonomik
demokrasi yönündeki adɪm belirleyici oldu: Bölgedeki ekonomik faaliyetler, çalɪşanlarɪn işlerinin biçimi ve içeriği hakkɪnda
kararlaştɪrabildikleri, üretim kooperatifleri
biçiminde yeniden düzenlenmiştir. Ancak özörgütlenmenin
bu dikkat çekici girişimi son derece tehlikelidir. “İslam Devleti”nin askeri
makinesi Kobani ve bütün vilayeti ezip geçmekle tehdit etti. Suriye kürtlerinin
durumu bir merkezi devlet yapɪlarɪnɪn dağɪlmasɪnɪn çift değerli değişiminin
örneğini gösteriyor. Daha doğrusu Suriye hükümetinin kontrol kaybɪ bir tarafta kürt
özyönetimini ilk kez mümkün kɪlan serbest alanlar açtɪ. Ancak bu dağɪlma diğer
tarafta savaş ve dinci fanatikler için de kapɪ açtɪ. Merkezi devletler,
oturanlar ve alan üzerindeki otoriter kontrollerine son vermek
istemediklerinden, sɪkça gerçek demokrasi için en büyük engellerden biridir.
Diğer taraftan kaotik şiddetin patlamasɪnɪ engellemek için olmazsa olmaz
olabiliyorlar. Bu yüzden demokrasinin genişletilmesi ve derinleştirilmesi
yolunda ikisini de yapmak gerekiyor: Alttan ademi yapɪlanmalarɪ kurmak ve
merkezi devlet yapɪlanmasɪnɪ öyle yeniden dönüştürün ki daha fazla demokrasiye
imkân tanɪsɪn» (Fabian Scheidler, Das
Ende der Mega Maschine, Geschichte einer scheiternden Zivilisation, s. 220-221:
Büyük Makinanɪn Sonu, Çöken Uygarlɪğɪn Tarihi, 4. Baskɪ, 2015).
Bilgisayarda serbest yazɪlɪm
(Softwareentwicklung) programlarɪnɪn 20 yɪldan fazla bir zamandan beri kendi kendini
yönetme temelindeki geliştirmeyi de burada ayrɪca anmak gerekiyor. Burada da
söz konusu olan ortak üretim ve ortak kullanɪmdɪr. Bu yazɪlɪm programlarɪ
sonsuz defa bitmeden kullanɪlabiliyor. Veya D 3 çɪktɪsɪ da önemli imkânlar sunmaktadɪr.
Büyük Ortadoğu Projesi, Güçler
Dengesi ve 3 Seçenek
1990’lɪ yɪllarda fikirsel olarak oluşturulan, 2011’de ABD’deki ikiz
kulelere yapɪlan saldɪrɪlardan sonra „terörizmi
besleyen bataklɪklarɪ kurutmak“ iddiasɪyla
gündeme getirilen ve 2004 yɪlɪnda Yeni Zelenda’da yapɪlan G-8 toplantɪsɪnda açɪklanan
bu projeye göre Türkiye’nin de aralarɪnda bulunduğu 23 ülkenin (Moritanya,
Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye,
Türkiye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap
Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) sɪnɪrlarɪnɪn değiştirilecegi belirtildi. Dünya
sermayesinin Ortadoğu bölgesinin sorunlarɪnɪ çözmek ve dünya kapitalist
sistemine daha da uyumlu hale getirmek amaçlɪdɪr. Fakat Proje sorunlarɪ
azaltmak yerine uygulandɪğɪ oranda daha zor ve karmaşɪk hale getirmiştir.
Oynandɪkça azan yara gibi, Ortadoğu’da barbarlɪk büyümüştür. Irak ve Suriye
daha kötü bir durumda. Arap Baharɪ denen gelişmelerin ardɪndan alan daha da
istikrarsɪz bir hal almɪş, kaos büyümüştür.
Ortadoğu halklarɪnɪn önünde 3 seçenek vardɪr:
„Birincisi, var olan statükonun
-kurulu düzenin- olduğu gibi devam etmesidir. (…) İkinci seçenek, pratik yönü ağɪr basan sɪnɪrlɪ karma demokratik
düzen seçeneğidir. Emperyalizmin geçmişte tek taraflɪ iradesi ile yapɪlandɪrdɪğɪ
düzen kurma çağɪ geçmiştir. Yeni hegemonik güç olarak ABD’nin benzer tek taraflɪ
iradesi ile düzen kurup sürdürmesi zor bir olasalɪktɪr. Buna karşɪlɪk çeşitli
ulusal topluluklarɪn yakɪn çağda kurduklarɪ ulus devlet düzenleri de sorun
çözme yeteneklerini kaybettikleri gibi, hem içte hem dɪşta sorunlarɪn kaynağɪna
dönüşmüş bulunmaktadɪr. (…) Üçüncü
seçeneğimiz, daha çok geleceğe yönelik bir ütopya olarak halklarɪn devlet
odaklɪ olmayan, ahlaka öncelik tanɪyan demokratik, cinsiyet özgürlükçü ve
ekolojik toplumudur“. (A. Öcalan, Bir
Halkɪ Savunmak, s. 267, Birinci baskɪ 2004).
Abdullah Öcalan‘ɪn devlet odaklɪ olmayan demokratik, cinsiyet özgürlükçü ve
doğayla barɪşɪk düşüncesi, parçalanmɪş Kürdistan‘ɪn 4 parçasɪnda da örgütlülüğe
sahiptir. Sadece teorik değil pratikte de büyük bir sɪnav vermektedir. 15 Eylül
2014 tarihinde IŞID çetelerince Kobanê’ye yönelik başlatılan işgal ve katliam saldırılarına
karşı, 4 ay destansı bir direniş sergilendi. 15 Eylül 2014’te başlayan ve 26
Ocak 2015’te çetelerden temizlenen Kobanê’de YPJ/YPG’nin tarihi direnişi, tüm
dünyada hayranlık uyandırdı. Dost da düşman da orada PYD’siz olmaz demeye
başladɪ. Aynɪ şekilde HPG ve YPG birlikte davranarak, 3 Ağustos 2014‘de IŞID
tarafɪndan ele geçirilen Musul’un Şengal ilçesinde ikinci büyük bir başarɪya
imza attɪlar. Aralɪk 2014 ortalarɪnda tüm Şengal kurtarɪldɪ.
Gidişat Neyi Gösteriyor?
Peki dile getirilen 3 seçenek göz önünde bulundurularak gidişat neyi
gösteriyor? Güçler dengesi ve nelerin yapɪlmasɪ gerektiği konularɪnda sözü
sistem içinde sisteme paralel hayata geçirilen sistem dɪşɪ yaşam tarzɪ ve devlet
odaklɪ olmayan sistemden kopuş paradigmasɪ sahibi Abdullah Öcalan’a verelim.
Şöyle diyor:
«Toptan kopuş beklenemez; bunun ekonomik, askeri, bilimsel ve teknik temeli
yoktur. Uzun süre asi devletler gibi de kalɪnamaz. Üstte hakim sistem, altta
halk yɪğɪnlarɪ bu verimsiz siyasi ve ekonomik yapɪlarɪ uzun süre taşɪyamazlar.
Başta kadɪn olmak üzere, bireyler özgürleşmede hamle yapmak durumundadɪr.
Sistem kendi mantɪk ve kuramsal yapɪsɪ içinde bu yönlü davranɪrken, asɪl
toplumun kendisi halk güçleri nasɪl davranacaklar? Daha önemli olan bu sorudur.
Bölge halklarɪ sistemi olduğu gibi kabullenmek durumunda değildir. Artɪk eskisi
gibi ulus devletin yedeğinde değil, kendi öz demokratik, özgürlük ve eşitlik
amaçlarɪ doğrultusunda çözüm aramasɪ gündemleşmektedir. Sistemin sɪnɪrlɪ
demokratikleşme çabalarɪna karşɪ halklarɪn devlet odaklɪ olmayan insan haklarɪ,
sivil toplumla bağlarɪ olan ekolojik, feminist ve kültürel hareketleri bağrɪnda
taşɪyan demokratikleşme çabalarɪ da en az sistem küreselliği kadar uluslar üstü
bir anlam taşɪr» (age. s.368-369)
Uluslar üstü mücadelenin nitelikleri konusunda ise şunlarɪ söyler:
«Eskinin uluslararasɪ dayanɪşmasɪnɪ değil, supranational (ulus üstü, ulus
ötesi) olmalɪdɪr. İnsanlar din, ulus, sɪnɪf kimliğini aşmɪş bir dayanɪşmayɪ
yakalayabilmelidir. Hem emeğin hem hümanizmin dayanɪşmasɪ bu temelde daha
anlamlɪ olabilir» (age. s. 410).
Kürdistan ve Türkiye’nin birlikte özgürleştirilmesi, Ortadoğu’daki diğer
toplumlara ve oradan da dünya toplumlarɪna etki etmesi için ya egemeleri saldɪrɪ
politikasɪndan geri adɪm atmak zorunda bɪrakmak ya da Türkiye’deki demokratik
hareketleri ortak mücadeleye katmakla mümkündür. Bunun olmamasɪ halinde güçler
dengesi Kürdistan ve Türkiye’yi birlikte özgürleştirmeye yetmez ve kürtler
Kürdistan’daki demokratikleşme çabalarɪyla kendilerini sɪnɪrlamak zorunda
kalacaklar.
Kapitalist yaşamdan kopuşu bölgemizde hem teorik hem pratik olarak her
türlü acɪmasɪzlɪğa inat hayata geçirmeye başlayan Kürdistan Özgürlük
Hareketi’ni incelemek ve anlamak oldukça önemlidir. Düşüncelerimizi KCK Yürütme
Konseyi üyesi Murat Karayɪlan‘ɪn sözleriyle sürdürelim ve Abdullah Öcalan’ɪn
dünya perspektifiyle bitirelim:
«Önderliğin paradigmasɪnda devlet kurma düşüncesi yoktur. Yani devlet ve
iktidarɪ hedefleme gibi bir durumumuz bulunmuyor. Bu açɪk, net ve kesindir.
Fakat bütün çabalara rağmen bir arada özgürce yaşama formüllerimiz tümden
reddedilirse, devlet kurma anlamɪnda değil de toplumsal sistem olarak bağɪmsɪz
kuruluş fiilen gündemleşebilir. Ama birinci tercihimiz bu değildir. Esas olarak
biz bağɪmsɪzlɪğɪ uluslarɪn ayrɪşmasɪ olarak görmüyoruz» (Murat Karayɪlan, Bir Savaşɪn Anatomisi, Kürdistan’da askeri çizgi,
s.461, 3. Baskɪ, 2010).
«Özgür Kürdistan daha çok demokratik Kürdistan’dɪr. Dünya genelinde Porto
Alegre toplantɪlarɪnɪ yerel demokrasilerin ulus üstü platformuna, dünya halklarɪnɪn
devlet odaklɪ olmayan Küresel Demokrasi Kongresi’ne dönüştürmektir. Sonuç
olarak demokratik Kürdistan>Demokratik
Ortadoğu Federasyonu>Küresel Demokrasi Kongresi önümüzdeki dönemin
surnatioal sloganɪ olabilir» (Abdullah
Öcalan, Bir Halkɪ Savunmak, s. 410).
© Sadɪk Kolusarɪ, Kürt-Türk-İsviçreliler
Kültür Derneği (KUTÜSCH)’de 31.01.2016 tarihinde yapɪlan bilgilendirme toplantɪsɪ
metnidir.