Koşulsuz Temel Gelir Üzerine / Sadık Kolusarı
İngiliz devlet
adamı Thomas More (1477 – 1535) 1516 yılında „Ütopya“ adlı romanında hırsızlığı
önleme amacıyla „herkese Koşulsuz Temel
Gelir“ talebini dile getirmiştir. Tam 500 yıl sonra o ütopya 5 Haziran 2016
günüİsviçre´de halk oylamasına sunuluyor. Konu açısından önemli bazı objektif
gelişmeleri maddeler halinde sıralayalım:
-
Kapitalist
dünya sistemi 1970’lerin ortasından itibaren Mikroteknolojik Devrim ile çözülme
aşamasına girmiştir ve bundan sonra dikiş tutmayacaktır.
-
Merkezler,
her türlü çözülmeyi çeperlere ihraç ediyor; fakat çeperlerin sorunlarından da
kurtulamıyorlar.
-
Çeperlerin
durumuna, Ortadoğu bölgesi yerinde bir örnektir: Baş gösteren sorunlarla baş
edemeyen devlet vazifelerini yerine getiremiyor; sonuç olarak devletsizleşme
süreci çok bariz bir biçimde Irak, Libya, Suriye örneklerinde izlenebiliyor ki
dünyanın diğer bölgelerinde de benzer gelişmeler baş göstermiştir, yayılıyor.
-
Merkez
yerlerde ise, büyük bir borçlanma, işsizlik, yoksulluk, artan baskı ortamı tüm
çıplaklığı ile derinleşiyor. Sanayileşmiş ülkeler denen G20 ülkelerinde 1970’li
yılların ortalarında borçlar Gayri Safi Milli Hasılanın yüzde 31’i kadarken bu
oran 2012 yılında yüzde 113 oldu. Bunun en önemli sebeplerinden biri canlı
emeğin üretim sürecinden dışlanmaya başlanmasıdır. Daha 1983 yılında Fransalı
yazar André Gorz „Mikroteknolojik Devrim
işi yok etme çağını başlatmıştır“ tespitinde bulunmuştur.
-
Çeperlerden
merkeze doğru görülmemiş boyutlarda bir mülteci akını büyüyerek devam ediyor,
edecek.
Çeperlerdeki
çözülme, bir taraftan sistem karşıtı güçlere sistemden gedikler açma fırsatı
verirken, diğer yandan barbarlığada kapı aralamaktadır: Kuzey Suriye
Federasyonu ve İslam Devleti örneğinde olduğu gibi.
Merkezlerde
ise, yönetebilmenin devamı için yollar aranmaktadır. Sistem insanlara iş
veremiyorsa ne yapmalı? Özellikle iki yol üzerinde durulmaktadır: Koşulsuz
Temel Gelir imkânı ve iş saatlerinin düşürülmesi. Fransa’da haftalık iş
saatleri 35’e düşürüldü. Șimdi yeniden yükseltilmesi gündeme getiriliyor.
Bana
göre merkezlerde ücretli çalışma olanaklarının giderek azalacağından hareketle,
işsizler veya işi olup da geçinemeyenler, Sozialdienst ile RAV arasında çekiç
ile örs arasına alınmış gibiler. Sürekli iş bulmaları için baskı yapılmaktadır.
Oysa işsizlerin iş bulması bir yana işi olanlar her gün iş kaybetme korkusuyla
yaşıyorlar, psikolojileri bozuluyor. Hem işsizler üzerindeki iş bulma
baskısının kalkması hem de işini kaybetme korkusuyla yaşayanların bir nebze
rahatlamaları için Koşulsuz Temel Gelir, daha kapitalizm koşullarında kazanılan
ve giderek güçlendirilerek toplumsal yaşamda belirleyici duruma gelecek olan
bir yaşam tarzı niteliğine sahiptir.
Yönetenlerin
yönetebilmeleri ve yönetilenlerin yönetilmeye razı olabilmeleri sürekli bir
kriz halini almıştır. Bu kriz hali aşılmadığı sürece İş Saatlerinin Düşürülmesi ve Koşulsuz
Temel Gelir imkânının elde edilmesi, yönetenler ile yönetilenlerin
arasındaki mücadelenin temel alanları durumunda olacaktır. Koşulsuz Temel Gelir
uzun mücadeleler sonucu ihtiyaca göre
uygulandığında hem ücretli çalışma
mecburiyetine son verecek hem de insanların yaşamlarını serbestçe istedikleri
uğraşlarla geçirme imkânı için gerekli ortamı sağlayacaktır. Bu, ücretli
çalışma olmadan herkesin ihtiyacını karşılayabilecekleri bir durum demektir ki,
egemenler buna direneceklerdir. Fakat yönetebilmeye devam etmek için başka
çareleri de yoktur.
İyi
niyetle karşı çıkanların önemli söylemleri, Koşulsuz Temel Gelir „kapitalizmi
şirin gösterir ve ömrünü uzatır“ ile „bu ödemeler nereden yapılacak“ veya „o
zaman kim çalışır ki“. Bana göre, batmakta olan kapitalizmin çöküşünü
hızlandırmada ve toplumsal gelirin topluma paylaşılmaya başlanmasında önemli
bir rol üstlenecektir. O zaman kim çalışacak veya her yerden buraya yabancılar
gelir söylemleri ise, burjuvazinin bilinç bulandırmalarından kaynaklanan
sorulardır.
Yönetenler
ile yönetilenlar arasındaki mücadelede kimin ne kazanacağını veya kaybedeceğini
bu iki kamp arasındaki güçler dengesi belirlerken, teorik ve pratik üretim
konularında yanıtlanması gereken bir çok soru ile karşı karşıyayız.
Konumuzla ilgili olarak Karl Marks ve Andre Gorz´un
düşüncelerine bakalım:
Karl Marks: „Gerçekte özgürlük alemi ancak, emeğin
zorunluluk ve günlük kaygılarla belirlendiği alanın bittiği yerde fiilen
başlamış olur; demek ki bu alem, eşyanın doğası gereği, fiili maddi üretim
alanının ötesinde bulunur. Tıpkı vahşi insanın, gereksinmelerini karşılamak,
yaşamını sürdürmek ve yeniden-üretmek için doğayla boğuşmak zorunda olması
gibi, uygar insan da aynı zorunluluk içersindedir ve bunu da bütün toplumsal
biçimlenişler içersinde, akla gelen her türden üretim tarzları altında yapmak
durumundadır. İnsanın gelişmesiyle birlikte, duyduğu gereksinmeler artacağı
için bu fiziksel gereksinmeler alanı da genişler, ama aynı zamanda da, bu
gereksinmeleri karşılayan üretici güçler de artar. Bu alanda özgürlük ancak
doğanın kör güçlerinin önüne katılmak yerine, doğayla olan karşılıklı
ilişkilerini rasyonel bir biçimde düzenleyen ve doğayı ortak bir denetim altına
sokan toplumsal insan, ortaklaşa üreticiler tarafından gerçekleştirilebilir; ve
bu, en az enerji harcamasıyla ve insan doğasına en uygun ve en layık koşullar
altında başarılır. Ama gene de bu, bir zorunluluk alemi olmakta devam eder.
Gerçek özgürlük alemi, kendi başına bir amaç olarak insan enerjisinin
gelişmesi, bunun ötesinde başlar; ama bu da ancak temelindeki bu zorunluluklar
alemi ile serpilip gelişebilir. İşgününün kısaltılması onun temel önkoşuludur.“ (Kapital,
3. Cilt, Kıksekizinci Bölüm, Marks-Engels Eserler 25, S. 828). Ücretli emeğin zorunluluk olarak bittiği yerde
özgürlük fiien başlar. Bunun temel önkoşulu Karl Marksa göre, işgününün kısatılmasıdır
ki bugün bu yönlü ideolojik ve pratik mücadele hız kazanmıştır. Ücreli çalışma
olmadan ve günlük kaygılar taşımadan elde edilecek Koşulsuz Temel Gelir bu
yönde atılmış bir adım olacaktır.
"Yaşayan insana ulaşmak için, biz, insanın düşündüğünden,
düşlediğinden veya insanın düşünüldüğünden, hayal edildiğinden ve hikaye
edildiğinden başlayarak yola çıkmayız. Biz gerçek, etkin insandan başlayarak
yola çıkarız ve insanların gerçek hayat süreci temeli üzerinde bu hayat
sürecinin yansımalarının ve ideolojik yansımalarının gelişmesini
gösteririz" (Marx ve Engels, 1846: 14). Bugün olan tam da budur:
Üçüncü Teknolojik Devrim ile kapitalizm çıkmaza girmiş ve Marksın öngörüsünü
haklı çıkartan „hayat süreci temeli
üzerinde bu hayat sürecinin yansımalarının ideolojik yansımalarının
gelişmesini“ görüyoruz. Koşulsuz Temel Gelir bu ideolojik yansımalardan
birisidir.
André Gorz: „Mevcut kapitalist meta
toplumunda kabaca ödenen para ile yeterli temel gelir gerçekleştirilemez. Her zaman bundan hareket edilmeli. Fakat tümden Temel Gelir
talebinden vazgeçilemez. Ağır sosyal kriz durumlarında geçici kısmi başarılar
ve genel sefaleti geçici olarak dindirebilir. Bir toplumsal değişime yol açmaz.
Sonuç olarak, Temel Gelir kendi başına amaç olamaz“ (Andreas Exner, Werner Rätz, Birgit Zenker yazarların „Temel Gelir, Çalışmadan Sosyal Güvenlik“
kitabında Andre Gorz yazısından, 2007, S. 73f.).
„Ağa dayalı
komunal üretim alanları ne, nerede, neden üretilmeli üzerine sürekli bir
anlayışa izin verebilir. Genel Temel Gelirin yanısıra, para ve meta ilişkileri
gereksizleşiyor. Onun işlevi sadece tüketim toplumunun çöküşü esnasında veya
ondan önce yeni üretim ilişkeilerine geçişi başlatmak olabilir.“ (Gorz, age.,
S. 78).
Sonuç
olarak Koşulsuz Temel Gelir,
- - Batının
zengin ülkelerinde sosyal yardımı daha da iyileştirmek ve bu alandaki bürokrasiyi
zayıflatmak, milyonları bulan yersiz bürokratik masrafları (Sozialarbeiter,
kontrol mekanizması, vs.) düşürmek için;
- - kapitalist
sisteme nefes kazandırmak için değil, nefes darlığındaki kapitalizmin nefesini
iyice kesmek için;
- - Üçüncü
Teknolojik Devrim ile 1970´lerin ortalarından beri hem işi teknolojiye devreden
ve canlı emeği üretim sürecinden dışlayan hem de çalışmayan yemez prensibine
sarılan bu arsız sistemin bu prensibini ortadan kaldırmak için;
- - ücretli
çalışmada bir yarık yaratmak ve kapitalist sistemi çakşatmak için;
- - kapitalizmden
sosyalizme geçme imkanlarından birisini ortaya çıkarmak ve sürekli mücadele ile
geliştirmeye devam etmek için;
mücadeleyle kazanılacak ve sosyalizm
için bir mevzi olarak savunulacaktır ki bu mücadele dünyanın değişik
yerlerinden artık başlamıştır.
Sermaye
sahipleri toplumdaki koşulsuz gelir dağılımından tedirgin olurken, biz Koşulsuz
Temel Gelir için bu kavgada koşulsuz yer alacağız. Bu oylamayı kaybetsek de güzel bir konu bitmeyen bir tartışma ile kamuoyu gündemine girmiş olacaktır.
18 Mayıs 2016